Eski Zamanlar
Kuzey Kanada Eskimoları (İnuitler) açık okyanusta avlanırken, kuru kalmaları için ciddi önlemler almaları gerekiyordu. Soğuk hava ve ıslaklık birleştiğinde onlar için ölüm demekti. Bunun sonucunda fok, ayı balığı ve balina bağırsaklarından yapılmış su geçirmez ve nefes alabilir giysiler geliştirdiler.
Memeli hayvanların bağırsakları içlerinde suyu tutma becerisi gösterirken, aynı zamanda vitamin ve minerallerin içinden geçmesine izin veren doğal, nefes alabilen bir zardır.
Kullanılan materyal sadece yağmuru dışarıda tutmakla sınırlı kalmayarak, aynı zamanda da içeride biriken ter buharını da dışarıya verdiğinden daha kuru kalınmasını sağlıyordu. Bu da binlerce yıl sonra geliştirilen Gore-tex gibi teknolojilerin ana fikrini oluşturdu.
Bu eski teknolojinin modern teknoloji ile benzerlikleri bununla bitmiyordu. İnuitler kemikleri işleyerek (rendeleyerek) bir çeşit yapıştırıcı üretip, bunu giysilerin birleşim yerlerindeki dikişleri mühürlemek için kullanıyorlardı. Bu metot son derece faydalı giysiler yapmalarını sağladı. Hatta sızıntı yapıp yapmadığını test etmek için ürettikleri kumaşların içini su ile doldurup sızıntı olan yerleri tespit ediyorlardı. Bu giysiler aynı zamanda çok hafif ve inceydiler. Hatta o kadar inceydiler ki; içlerinden ışık geçebiliyordu.
Bu arada güney Afrika’da insanlar giysi ve ayakkabıları su geçirmez hale getirmek için ağaç reçinesi kullanmaktaydılar. Çin’de ve bazı raporlara göre neolitik Avrupa'da, doğal su iticiliğe sahip ot ve yapraklar şapka ve kepleri sudan koruyan katmanlar olarak kullanılıyordu.
Hayvan postları da sık kullanılan koruyucu ve yalıtıcı katmanlar arasındadır. Hayvan postları doğal olarak su geçirmez özelliğe sahip olmakla beraber, ıslanınca yalıtım özelliklerini büyük ölçüde sürdürürler. Su itme özelliğini hayvanların deri ve kürklerinde doğal olarak bulunan yağlar sağlar.
Yaklaşık 4000 yıl önce hayatımıza giren bir diğer materyal yündür. Milattan önce 1900'lü yıllardan beri insanlar giysi kumaşlarını yün ile beraber dokuyarak, yünün nemi uzak tutma ve yalıtım özelliklerinden faydalanmayı sürdürüyor.
Çinliler kumaşları yağlamak konusunda eski zamanlardan bu yana yenilikçiydiler. İpek kumaşlara yağ emdirip işlemek suretiyle ipeğin hafif ve esnek yapısını koruyor, böylece kumaşı hem su geçirmez hem de güçlü hale getirebiliyorlardı. Günümüzde bile, Çin'de bu tür yağlanmış ipek kumaşlardan üretilmiş şemsiyeler üretilmektedir.
Bu yazıda kendi tarihimize de ışık tutmayı isterdim. Ancak yakın zaman Osmanlı tarihi de dahil olmak üzere, bu konuda yapılmış hiçbir çalışma bulamadım.
Denizciler
Eski zamanlardaki gemilerin yelkenleri ilk zamanlar ketenden, daha sonraları pamuktan dokunuyordu. Kalın yelken kumaşlarını keten yağı yada benzer yağlarla kaplayan denizciler, bu malzemeden kendilerini denizden gelecek dalgaların suyu ve yağmurun suyundan korunmak için giysiler yapıyorlardı. Fakat bu giysiler ağır ve kabaydı. Bu sebeple içinde hareket etmeleri güçleşiyordu.
Hafiflik ve esneklik ihtiyacı, günümüzde de kullanılan mumlanmış pamuk yönteminin ortaya çıkmasını sağladı. 1800'lerde İskoçya'da bu kumaşlar endüstri haline geldi. Pamuk daha ince dokunuyordu ve doğal yağlar kullanılıyordu.
Bu yağlar sıcak havalarda eridiği için, bunların yerine sıcağa daha dayanıklı parafin kullanılmaya başlandı. Pamuğa yağlar emdirildiğinde gözenekleri doldurup suyun içeri girmesini engelleyip günümüzdeki modern materyaller gibi çalışıyordu. Yağmur damlaları giysiden akıp gidiyor, parafin pamuğun liflerini güçlendirdiği için giysi daha dayanıklı oluyordu.
Charles Macintosh ve Kauçuk Kabanı
1823 yılında Charles Macintosh isimli İskoç kimyager iki kumaş parçasını neftin içinde eritilmiş kauçukla birleştirerek yeni bir kumaş patenti aldı. Bu metot kumaşa rüzgara ve suya karşı dayanıklılık sağlarken, bu 3 katmanlı yaklaşım daha önceki kaplanmış kumaşlardan daha güzel bir görünüş, yumuşaklık ve esneklik sağlıyordu. Bu erimiş kauçukla kaplanmış kumaş kusursuz değildi tabii ki. Bu kumaşı dikerken iğne vuruşları lastik yapıyı zedeliyor ve zamanla su geçirmesine sebep oluyordu. Ayrıca çok soğukta sertleşiyor , güneşte bırakınca da eriyordu.
Bu sorun 1893 yılında Charles Goodyear'ın sertleştirilmiş bir tür kauçuk yaratması ile çözüldü. Mackintosh günümüzde hala yağmura dayanıklı giysi üretiminde bir ikon olmaya devam ediyor.
Birinci Dünya savaşının trençkotlarından caddelere
Macintosh'un giysilerinin nefes alma özellikleri, açık hava etkinliklerinde, gitgide popülerleşen dağcılıkta veya Avrupa dolaylarında o zaman var olan savaş sebebi ile askeri faaliyetlerde kullanmak için yeterli değildi. Bu sırada Burberry isimli bir firma gabardin isimli yeni bir materyal ile çıkış yaptı. Gabardin basit olarak sık ve ince dokunmuş yünden üretilen hafif , hem nefes alan hem de suyu iten bir kumaş. Daha ileri giderek ter ve fazla ısının boşaltımı için sırt ve kol altlarına havalandırmalar yapıldı. Ve daha ileri bir buluş olarak da Burberry'nin pivot kol kesimleri ile kullanıcıya daha iyi hareket kabiliyeti sağlandı.
Birinci Dünya savaşı patlak verdiğinde İngiliz ordusu Burberry firmasından hendeklerde (trench) savaşan askerler için değişlikler talep etti. Ceketlere kemer ve apolet eklendi. Böylece günümüzde hala giyilen trençkotun doğuşu gerçekleşti.
İkinci dünya savaşı geldiğinde yün az bulunan ve pahalı bir materyaldi. Ayrıca gabardin modernleşen ihtiyaçlarda yeterince su geçirmez değildi. Suya çok maruz kalınca emiyordu. O dönem petrol türevlerinden üretilen materyaller hızlı bir gelişme gösteriliyordu. Ayrıca petrol türevlerinden üretilen materyaller daha ucuza mal oluyordu.
Vinil ve yapay reçineden üretilen yağmurluklar çok daha hafif, ince ve esnekti. Ancak su ve rüzgar geçirmemelerine rağmen nefes almıyorlardı. Vinil oldukça düşük maliyetle üretilen bir malzemeydi. Günümüzde de vinilden mamul pançolar kullanılmakta ve oldukça ucuza satın alınabilmektedir.
Goretex devrimi
1960'lı yılların sonuna gelindiğinde yağmurluk olarak birçok seçenek mevcuttu. Mumlanmış pamuk hem su geçirmez hem nefes alabilirken, trençkot güzel görünüyordu, vinil de ucuzdu. Fakat hiçbirisi tek başına hafiflik, nefes alabilirlik ve su iticilik kombinasyonunda yeterince iyi performans göstermiyordu. İşte burada Gore-tex sahneye çıktı. Goretex suyu sıvı formundayken iten, fakat buhar formundayken (ter buharı) geçiren ince bir fluropolimer membrandır. Tek başına son derece hassas bir membran olduğu , aşınma ve yırtılmalardan korumak için dış katman ve iç katman arasına yerleştirilmektedir.
Dış kabuk kumaşı Gore-tex membranın soluma özelliğini kaybetmemesi için kimyasal bir su itici katmanla kaplanmaktadır. İç katman rahat olması ve ter buharının çıkması için ince ve yumuşak bir kumaştan yapılmaktadır.
İlk goretex membran bir inç kare başına 9 milyar gözenekten oluşuyordu. Yani her bir gözenek bir su damlasının yaklaşık 20.000 de biriydi. Bu da sıvı formda yağmur damlalarını dışarıda tutarken, buhar formundaki terin dışarıya çıkmasını (böylece kendi terimizle ıslanmamızı engelliyor) sağlıyor.
Teşekkürler, emeğinize sağlık.
Güzel bir araştırma/inceleme olmuş. Emeğine sağlık. Bir de ilk 7000 ve 8000 lik zirveler bunlarla yapıldı 🙂